Bu yazı yalnızca Türkçe olarak paylaşılmıştır. This article is published only in Turkish language.
Gün 1
Sabah kalktım, iki üç bi şey atıştırdım, atladım trene. Yolculuk güzeldi benim için ama Safa’nın tren kalkmadı, o otobüsle geldi. Ama yine de tam zamanında geldi. Onla tren garında buluşunca ilk iş Zuhal’e gittik. Gitarın köprüsünde problem varmış o yüzden harici bi adama vereceklermiş gitarı. Parayı da ona ödeyeceğim.
Sonrasında rüzgar bizi nereye götürürse biz oraya, baya bir yürüdük. Bomba yemeye karar verince de Çelebi’nin oraya gittik. Bir kitapçıya girdik, çıktık. Bomba yedik ve bir sonraki durağımız sinema olsun dedik. Konak Pier’e kadar yürüdük ama sinemaya girmedik çünkü ilgimizi çeken bi şey yoktu. Oradan da ayrıldıktan sonra acayip susadığımızdan ve hafiften acıkmaya başladığımızdan Çelebi’nin o taraflara bir daha dönmeye karar verdik. Uzun bi yürüyüşün sonunda o cadde bi yerde yemek yedik. FP idi baya, sınırsız içecek vardı. Şekerliydi buzlu çayı.
En son da artık metroya kadar yürüyüp Ege Üniversitesi’ne gittik, oradan da Safa’nın babası bizi aldı. Arabayı yeni almışlar al sat işi için. İki üç sanayi işi vardı. Onları hallettik sonra bir iki saatlik yolun ardından eve vardık.
Bir duş, sağ olsunlar çok güzel yemekler, acayip esen balkon/teras, baya bi muhabbet… Hem sürekli bi şeyler yedik hem de konuştuk full. Bir de babaannesine uğradık. Etraf çok bizim yukarı mahalle gibiydi ama ertesi gün önemli yerleri gezince her yerin öyle olmadığını anladım.
Gece yatarken acayip yorgunluktan direkt uyurum inşallah dedim ama tam olarak öyle olmadı. Yine bi 40 dakika falan döndüm durdum. Son zamanlardaki uyuyamama durumuma göre iyi yine de gerçi.
Gün 2
Ertesi sabah kalkıp iki üç simit almaya gittik. Ayıptır söylemesi güzel bir kahvaltının ardından neler yapalım neler edelim diye konuştuk baya. Sonra film izleyelim diye karar verdik. Bi Tarantino filmi izledik. Biraz izledikten sonra mola verdik.
Ardından dışarı çıkma planımızı uygulamaya koyduk. Önce Safa’nın kardeşini basketbol kursuna götürdük. O sırada etrafı gezme fırsatı bulduk biraz. Çarşıyı azcık gezdik, daha doğrusu içinden geçtik. Kardeşini bıraktıktan sonra çarşıya dönüp ayıptır söylemesi kokoreç yedik. Azcık pahalıydı ama çoktan yemediydim o yüzden güzeldi yine de.
Kokoreçten sonra da çarşıyı gezmeye devam ettik biraz. Daha doğrusu gölete doğru giderken biraz daha içinden geçmiş olduk çarşının. Müzeye girdik. Kimsecikler yoktu. Güzeldi müze.
Gölete kadar baya bi yürüdük. Şehrin dışında kalıyor hafiften ama şehir oraya doğru büyüyor aynı zamanda. Pahalı mahalleler falan o taraflara doğru hep. Tam gölete geldik bi baktım yapay göletmiş. Ben nedense böyle büyük, ormanların arasında, iki üç bankın olduğu bi yer sandım ama alakası yokmuş; yapay göletin etrafında yürüyüş yolu, oturacak yerler, iki üç kafe vs. Kötü değildi tabi ki de ama beklediğim değildi yani. Oralarda takıldık. Sonra ordan döndük eve. Akşam yemeği ve baya bi muhabbet yine. Sonrasında bi dondurmacıya gittik, dondurma aldık. Azıcık cinslik yapıp dondurmayı tabağa aldım.
Ama bu sefer tüm vaktimizi muhabbetle geçirmedik. Safa’yla çocuk odasına geçip filmi telefondan bitirdik. Bitirmeseydik kötü olurdu baya, o yüzden razı oldum artık telefondan izlemeye.
Film bitince yatma vakti yaklaştı haliyle. Ama tam o sırada Safa’nın ablası geldi. O da arkadaşlarıyla mı çıkmış ne. Neyse işte dedim ki hadi onla muhabbet edelim yarım saat. İki saat de onla muhabbet ettik sonra xd.
Baya geç bi saatte uyuduk. Sabah da erken kalkmamız gerekiyordu. Çok etkilemedi ama, yazın baya uyku depoluyorum gibime geliyor. Bir yarım saat dönüp durmanın ardından uyudum.
Gün 3
Erken kalktık. Trene yetişmem lazımdı haliyle. Hızlı bi kahvaltının ardından annesi, ben ve Safa arabayla tren garına gittik. Ama tren 2 saat rötar yaptı. Burda olsa kafayı yeriz. Çok ilginçti. Orda trenler o kadar da tıkırında işlemiyor anladığım kadarıyla. İnsanları da beklettim baya ayıp oldu. Ama yapcak bi şey yok, beni bıraksalar orda gidebileceğim bi yer yok çünkü bilmiyorum hiçbir yeri haliyle. Sonra bir tren geldi. Dedik herhalde budur. Vedalaşıp atladım içeri. Sonra arkamdan Safa geldi, dedi bu tren Eskişehir’e gidiyomuş. Bi gülme krizi tabi. Neyse ki annesi sormuş da bu tren nereye gidiyo diye. Allah’tan indim trenden de yanlış yöne gitmekle uğraşmadım bir daha. Kötü olurdu baya tabi. Neyse.
Asıl tren sonrasında geldi. Bir yandan da acele etmem lazım çünkü İzmir trenim de var ve rötar yüzünden çok hafif bi sıkıntıya uğrama ihtimali var. Hesaplarıma göre az bir zaman içerisinde Zuhal’e gidip gitarı alıp, gara geri dönüp trene yetişmem lazımdı. Ama hesaplar çarşıya uymadı, iyi ki de uymadı çünkü tren erken vardı. Gidip Zuhal’den gitarı aldım, geri geldim, geldiğimde İzmir treni daha gelmediydi bile. Sonrasında atlayıp geldim eve. Oldukça güzel bi yolculuk. 5 saat falan tren bindim o gün. Keyifliydi.